21 Aralık 2008 Pazar

Must and Plus

Çoğunluğun inanmak istediğinin aksine, özgüven eksikliği patolojik bir durum değildir. Bir benlik parametresi hiç değildir. Özgüven eksikliği herkeste vardır; mevzu, güven konusu edilen şeydir. En basitinden sosyal ortamdaki davranışı özgüven eksikliğinin işareti olarak görmek, muazzam bir anlam daralmasıdır.
Ama bu eğilimin sebebini anlamak güç değildir:
Çoğunluk, sürü, kendinde özgüven eksikliği olabileceğini kabullenmek istemez. Tesadüf o ki, iç dünyasını bastırıp kabullenişi sonsuza ertelemek de özgüven eksikliği için şahane bir örnektir aslında. O yüzden aynı sürü, özgüven eksikliğine indikatörler arar. "siki ufak olanın özgüveni yoktur", "kulak memesini kaşıyanın özgüveni sıfırdır, bunlar erken ölür", "iletişim kuramayanın ebesi dayaklıktır, bunların taşakları yamuk olur".. Bu indikatörler, ne tesadüf ki (ah bilinçaltını öpeyim dedirtir) kendilerinde olmayanlardan seçilir sanki. Kimseye özgüveninin bütün olduğunu kanıtlamak zorunda değilsin, hatta bence illaki eksikliğin olduğunu kabullenmelisin artık.
Mevzunun ne olduğunu bulmaya çalışabilirsin, o konuda kendini geliştirebilirsin vs, o sana kalmış. Ama illaki kendine güvenmekte noksan kalacağın bir şeyler var hayata dair. Henüz bilmiyor olman, karşılaşmamış olman, yok sayıyor olman, bazı şeyleri süper unutabiliyor olman, bunlar mühim değil. ama bu eksikliği siktir ediyorsan, en az "ben hiçbir şeyden korkmam" diyenler kadar yalanlardasın.
Özgüveni tam olan adamın (öyle sanan adamın, dolayısıyla aslında güveni gereğinden fazla olan adamın) normal koşullarda hayatta kalması daha zordur. Zira özgüven eksikliği, korkuya giden yolda, adem oğlunun kıçını kurtaran önemli araçlardan biridir.