22 Ekim 2008 Çarşamba

Play It Again Sam..

Saçmalıyorum belki, biliyorum ama ne hissettiğini bilmemek saçmalamaktan bile kötüdür. Buna emin ol. Erkekler beni istiyorlar, arıyorlar, arzuluyorlar, şımartıyorlar, kendilerini benim için cazip kılmaya çalışıyorlar, onları her daim bir numaram olarak görmemi talep ediyorlar. Ben neden olduğunu biliyorum. Onlar farkında değilim sanıyor ama ben biliyorum. Ve bundan gerçekten ölesiye nefret ediyorum. Eteğinin ucunu kıyma makinesine kaptırmak gibi bir şey bu. Ölmeyeceksin, biliyorsun. Etek lime lime olacak, sonunda üstünde hiçbir şey kalmayacak. Çıplaklığınla baş başa kalacaksın. O kadar çıplak kalacaksın ki çıplaklığın bile üstünde eğreti duracak. Sonra o sana tapanlar gülmeye başlayacak. Onlara taş bile atamayacaksın uzaklaşmaları için. Çünkü elini gövdenden uzaklaştırdığın anda daha çok etin meydana çıkacak ve onlar daha çok gülmeye başlayacak. Sen daha çok kapanmaya çalıştıkça onlar daha da yaklaşacak ve daha yüksek, daha acıtıcı kahkahalar atmaya başlayacaklar. Yerinden kalkıp kaçamayacaksın bile.
Her şeyin başı iki bira değil mi? Evet, bir de ikramiye olarak acayip hoş sohbetsin ve insanları güldürmeyi lanet olsun ki gerçekten beceriyorsun. Peki ya bunun emekliliği ne olacak? Ağzında diş kalmamışken de onları güldürebilecek misin? Ah evet, ağzında diş kalmadığı için daha iyi oral yaparsın belki. Al sana bir artı. İlk terk edişten sonra tapınılmaya alıştın, ilk terk edilişten sonra bir daha terk edilmemeye yemin ettin değil mi? Kepenklerini indirdin, ne yeni mal soktun dükkana ne de bir kibrit çıkardın. Ama gelenin gidenin çok oldu. Kapının önü her zaman kalabalıktı. Elini sallasan insana değiyordu ama o hınca hıncın içinde gerçekten bir insan var mıydı acaba? Vardı. Peki ona ne oldu? Ne olduğunu gördün. Omzunda uyumuş sayıklıyordu. Onu neden bıraktığını soruyordu, onu aldatmadığına inanmak istiyordu, hala senaryoyu kafasında netleştirme telaşındaydı. Peki bıraktığın diğer “iyi insan” ne yapıyor? Onun yaptıklarını da önce gördün. Hala sana aşık olduğunu haykırıyor, her gece senin için dua ettiğini anlatıyordu sana değil mi? Bunlar sana ne kazandırıyor? Gecenin bu saatinde açılmış bir şişe bira daha. Aramak istiyorsun “son numaranı”, ne diyeceksin? Kendini ağırdan satman gerekiyor. Zaten çok ince, ışıktan bir çizgi üzerinde yürüyorsunuz. Nazik olmak lazım. Seni aradı, özlediğini, öyle bir sormak istediğini söyledi. Sonra da geceyi yanında geçirmek istediğini. Peki gerçekte senin neyinin yanında geçirmek istiyordu geceyi? Senden almaya alışık olduğu şeyin yanında. Biliyorsun. Zaten o doğruyu sen afişe ettin. Bunu doğru olarak sen sundun ona ve diğerlerine. Kafes istemediğini haykırdın. Ama o kadar çok bağırdın ki bir çarşafı bile çok görür oldular. Sen ne yapacaksın onları ya, böyle iyisin, havana bak dediler. Tarihini sen seç, yerin garanti dediler. Tadına baktıktan sonra ama. Tatmadan önce duruma göre değişiyordu her şey. Elini telefondan zor uzak tutuyorsun. Ama biliyorsun ki biraz sonra tuşlayacaksın onun numarasını. Ona belki gereğinden biraz fazla bel bağladın. Aradın. Öptü seni. Oldu.
Ne kadar zamandır ağlamıyorsun? Ağlamaya çalışıyorsun ama akmıyor değil mi? Anıları diriltiyorsun, fotoğrafları canlandırıyorsun, anlattıkça anlatıyorsun ama yine de ağlayamıyorsun. Kilolarca yaş birikti içinde. Vakti zamanında her gün tonlarca boşalan o yaşlar şimdi akmayarak seni deli eder oldu. Sigarayı bırakmanı
n da tam zamanı değil mi? Hükmedebildiğin tek şeyin hükmü altına girip kaçmaya çalışmak ne de dahiyane bir plan. Yıkanıyorsun, temizlenemiyorsun, uyuyorsun, dinlenemiyorsun, sevişiyorsun, tatmin olamıyorsun, yiyorsun, doyamıyorsun, olamıyorsun, tümlenemiyorsun. Hep bozuksun, hep parça parça ceplere dağılmışsın. Bir parçan birinin cebinde kalmış giderken, bir diğeri işte tam da o diğerinin. Gitmiş ya da gönderilmiş olması fark etmiyor. Netice net. Netice; net iyice. Ama sen her şeye kör kalabilirsin. Nadir başarılı olduğun konulardan biri. Bu körlüğünün yanında çok seçici de olabiliyorsun görmek istediklerin hususunda. Bok boğaz bir gurme. Muhteşem tamlama. Çok yakıştı. Güle güle kullan. Gül ama hep. Hatta, gül ağlanacak haline. Üstünde paralansın. Hem kıymete binsin, hem de metelik etmesin, senden sonra kimse kuşanamasın onu, bari yararlı bir eylem haline gelsin. Şu an konuşacak birin olmasını ne kadar çok istiyorsun. Yazık. Yazık. Yaz. Onu da yapamıyorsun.
Bana ne kadar büyük bir haksızlık ve kötülük yaptığının farkındasın değil mi
Alışmışken ve bunun bundan sonra böyle olmasını istiyorken yine eskiye tersyüz ettin beni
Taşıması
en zor olan ve benim son zerresine kadar gömdüğüm, vurduğum, kırdığım, parçaladığım umudu yine pervasız bir el hareketiyle salıverdin içime
En sevdiğimle başlayan her satırın sonuna beni getirdin
Kabullenilemeyen bir tanrıça oldum nedense hep senin evreninde
Odalarca yığılmış dizem varken hep sustuğum, suskunluğum, utancım, utandığım oldun hepsinden bihaber
Şimdi en iyisi son yudum ve uyumak
…..