15 Aralık 2008 Pazartesi

Gaması Yüksek Geceler. Ve Tutku.

Bir et yığını olan beyni adım attırmaya ve o adımların sonucunu görmeye iten aktivasyondur hayal. Zihindeki girilmemiş odaların maymuncuğu.
Bazı insanların hayalleri bembeyazdır, yazlık bir evin duvarları gibi. Meşe dolapları olan. Balkonundan açık mavi deniz görülen. Bazısının pembe, kimi kırmızı, disco gibi ya da bir ruj gibi kıpkırmızı.. Zihninde bir karakter olup o hayale koyar insan kendisini zira bu haliyle o hayalde yeri yoktur.. Zaten hayal ettiği gibi bir insan olsa o hayali büyük ihtimal gerçek olurdu. İşte bu insanların hayallerindeki kendileri ile karşılaşmayı çok sevdim, çok ilginç şeyler konuştuk güneş doğarken yatağın sol tarafında. Bu dünyaya ait olmayan anlar yaşadık. Çünkü dünya insanın beynidir.. Senin gördüğün, hissettiğin şey senin dünya kavramındır. Öyle değil midir? Başkasının duyusu veya gözüyle nasıl görebilirsin? O başkasının dünyasıdır. Her zamankinden farklı bir yere bakarak dünyayı değiştirmek insanın pekala elindedir o zaman. Kafanda bir şeyi değiştir, dünyanı, dünyayı değiştir. Teorik olsun bizim olsun. İşte insanları o baktıkları başka yerde yakalamayı çok sevdim. "o an" da. Sigarayı da sevdim ama bıraktım. Hayata karşı tutkusu olan insanlar için oldukça zordur aslında sigarayı bırakmak. Biz aslında el sıkışarak ayrıldık, ya da ben o kadar tutkulu değildim her neyse.
"Heykesin biy maskesi vay..bikbik.."
Ama var. İnsan maskeleri klişesine girmeyi gerçekten istemezdim ama yapmak zorundayım. ("ama" dan önce kurulan her cümle yalandır, ayrıca "but" ingilizcedeki en büyük ikinci kelimedir.)
Maskelerin çıktığı ortamları çok sevdim. Hatta bir avcı gibi (hollywoodvari hayal edin istiyorum) resmen aradım. New York, Londra, Amsterdam.. Yeraltı peygamberlerinin kabeleri.. Bir süreliğine ümmetleri arasına girdim. İlginç olan peygamberlerinin olmamasıydı, adeta bir şizofren gibi kendi hayallerinde kurdukları yaşam ve kimlikleri ile kendileri, kendi peygamberleri olmuştu. Ben de dahil. Yeraltı kulübünün kapısından beyaz kürkü, pitbull başlı asası, beyaz takım elbisesi, arkasında 2000W beyaz ışık ile mekana giren hiçbir peygamber ne gördüm ne de duydum. Rivayete göre 80lerde münih'e gelmiş öyle bir adam. Adı da "farrokh bulsara"ymış. Ha bazı torbacılar kendilerini yeraltı peygamberleri sanıyorlar ama onların beyni lor peyniri gibi olduğundan ciddiye alınmamaları tavsiye edebilirim.
"johnstown" u insanların kendi içlerinde yaşadıklarına şahit oldum. Herneyse daha derine inince işin içine sex dürtüleri giriyor hayatımızın birçok anında varolup hiçbir anında konuşulmaması uygun görülen dürtüler. Yıllar sonrayı merak ediyorum. Baksanıza, 1940'larda tuvaletten bahsetmek bile büyük bir tabuydu.-director's cut-
Bir adamla röportaj yapılıyor ismi lazım değil, kendisi bu yeraltı peygamberlerinden. "ben bilgisayar oyunlarının çocukları etkilediği fikrine katılmıyorum, yani düşünsenize 90'ların başında pacman vardı eğer o zamanki çocuklar bundan etkilenmiş olsaydı bugün rengarenk haplar içip elektronik müzik dinliyor olurlardı."

Ve gelelim yüksek gamalı gecelere
Lucy in the sky with diamonds değil de kırmızının kırmızı, mavinin mavi ve gerisinin karanlık olduğu gecelerden bahsediyorum. Maskelerin yavaş yavaş düştüğü ama bir saniye, ya da maskelerin sinsice takıldığı gecelerden.. Kim olmak istiyorsun? Al sana kırmızı! Tak maskeyi.. İstediğin kişi ol.. Ya da kendin olmak mı istiyorsun? Kendini kaybetmek.. Mor dumanın içinde kimse seni göremeyecek.. Hadi kendin ol. Oradan çıktıktan sonra başka bir tarafa baktım.. Sex, drugs, rock'n roll cuların son temsilceleri de drugs&sex ile vakitlerini harcamaya başlamıştı zaten.. Bir dostumla sohbet ediyorduk, freddie mercury'yi izledik arkasından franz ferdinand falan.. Ne kadar da komiktiniz.. Ortayı boş buldunuz rockstar oldunuz.. Müzik boğuklaşıp ışıklar loşlaşmadan terketmeliydi buraları. Bu konu üstünde kafa patlatacak kafam da kalmamıştı.. Ama içeriden "e ama madem bu boku yedin kepçesini de yanında taşımalıydın" diyordu bir ses.. O sesin amınakoyum afedersiniz hep birşeyler der susmaz nalet.
Sonra ne mi oldu? Yataktan çıkınca hafif üşüdüm, hırkamı giydim, kahvemi hazırlayıp işe gittim. Akşam da annem aradı "gel hadi özledik" diye.
Bir de evet Yüksek Gama ve Tutku.