22 Aralık 2008 Pazartesi

İlk Atışta Vurulmamak Dileğiyle..

Ölüm, başımıza gelen en büyük felakettir. Aslında biz öyle sanırız.
Oysa, başımıza gelen şeylerin en ağırı, ilk anda üzerine iyi ya da kötü etiketini yapıştıramadıklarımızdır. Birine aşık olmak iyidir. İyinin de ötesinde muhteşemdir. İstediğin motoru almak iyidir. Daha iyi ev de iyidir. Diğer tarafta ise ölüm kötüdür. Ayrılık kötüdür. Bir dostu yitirmek çok kötüdür.
Peki, başa gelen olayın sonucunda kendini yitirmek nasıl bir durumdur? Eski kendine, sendeki manası silinmiş eski bir sevgili gibi yabancılaşmak hangi başlığa aittir? İyiye mi, kötüye mi?
Hiçbir insan uğurladığı "eski" kendisinin arkasından kötü konuşmaz! Kucağına aldığı bembeyaz yenisine umutla bakmaması gibi bir durum da söz konusu değildir. Acıyı körükleyen de işte bu ikilemdir.
Başımıza gelen bazı hadiseler, bizde büyük izler bırakır. Bunların üstesinden gelmenin tek yolu zaman sığınmaktır.
Başımıza gelen bazı hadiselerse bizdeki büyük izleri siler. O günlerde zaman artık senin iksirin değildir. Zamanın tek yaptığı sana, gün geçtikçe o olayda silinen izler değil, "sen" olduğunu anlatmaktır.
Bu en zorudur, en ağırıdır.
İnandıkların, hissettiklerin, düşündüklerin, hatırladıkların ve unuttukların... Bunları silecek kudretteki yaşanmışlıklar, gerçekte seni silmişlerdir.
İşte bu yüzden, ardından en çok ağlayacağımız ölüm, bizi biz yapan şeylerin ölümüdür. Bir kalecinin elleri koptuğunda, kopup giden iki el değil, tüm bir yaşamdır. Bir şarkıcının ses telleri işlemez hale geldiğinde, kaybedilen bir gırtlak değil, tüm bir kimliktir. Yaşadığın bir olay, eski seni "sen" yapan şeyleri elinden aldıysa, o gün gerçekten ağır bir gündür. O gün sen ölümü yaşamışsındır. Ama aynı zamanda o gün senin doğum günündür.
Çünkü, dünyaya yeniden gelmişsindir.
O gün avazın çıktığı kadar ağlamak istersin ama annenin veya babanın yanıbaşında seni pişpişlemek üzere hazır beklemediğinden adın gibi eminsindir.
Ağlamak dünyaya geldiğinde yaptığın ilk keşiftir.
Hiç şaşmaz...
Ağlamaya başlarsın, ihtiyacın olan anne şefkati servise hazır, yanıbaşındadır. Yıllar sonra ağlamak istediğin o anda hayatta bile olsalar onlar artık gerçek anlamda senin annen ve baban değillerdir.
Çünkü, onlar sadece ve sadece bedeninden yeniden doğduğun günler için anne ve baba sıfatını taşımışlardır.
Kimliğinden yeniden doğduğun anlarda, bir bebek kadar zayıfsındır ama ondan daha önemlisi yapayalnızsındır. O gün fikrine güvendiğin dostların da yanında yoktur. Çünkü "eski sen"i gömdüğün o gün sen, "eski sen"e ait her şeyi ve herkesi onunla birlikte gömmüşsündür.
Eski dostların sihri "yeni sen"de geçerli değildir artık. Yeni dostlarını bulmak için ise önce yeni kendini tanıman ve sevmen gerekecektir...
Başımıza gelen olayların en ağırı, asla nerede, ne zaman, nasıl yaşadığımızla ilgili değildir. O olay, KİM olduğumuzu kökünden sarsmıştır. İnandıklarımızın yanlış olduğunu ispat etmiştir bize.
"En ağır" sıfatını bu yüzden dibine kadar hak etmiştir...