24 Aralık 2008 Çarşamba

Kendilik

"Kendi usulüyle, varoluş amacı salt kendi üzerinden hareketle biçimlenmiş bir kendi kendini gerçekleştirme haline verilen ad.
Kolektif oluşlara ters düşen bir ilkedir -zira kendi kişisi, oluşunu kolektif gayeler ile değil, bireysel gayeleri ile tamamlar.
Kendi için varolur, kendi için yapar.
Başkaları için "yapmaz". Çünkü başkaları için/adına/hatırına/istedi diye/doğru olduğuna inandığı için/beğensin diye/kendi hakkında kötü düşünmesin diye/onaylasın diye/yararlansın diye/mutlu olsun diye yapılan hiçbir şey neticesinde "varoluş" gerçekleşemez. Bu yüzden, fikri yaratıcılığın kişiliksizleşmesine sebep olacak "consensus toplantıları"na girmez. Kendi fikrini beyan eder, başkalarınınkini merak ederse kendi sorar, kendisininki sorulduğunda da söyler. Ama bunları tartışmaya ve karşıt görüşler ile bir "uzlaşmaya" varma, “ortak bir yol belirleme” doğası gereği "fikrin kişiliğini yitimesi"dir. Bu yüzden, “tamamlanamayan” bireylerin bir araya gelerek ulvi bir amaca hizmet ediyormuşçasına toplu mastürbasyon yaptıkları ve tüm bireysellikleri “öldürerek” kendi çaplarında “ortak bir yol” belirledikleri toplantılardan da uzak durur “kendi” kişisi.
Kolektivist manipülasyondur bu çünkü, “iyi niyet”le adam düzleştirmenin terimcesidir; yüzyıllar boyunca yapılagelmiş geleneksel bir “yönetim” biçimidir. Bunu, “toplum hayrına” yaptıklarına önce kendilerini, sonra etrafınlarındakileri inandırırlar. Hepsi kötücül ve “yönetme” hırsıyla yanıp tutuşan insancıklardan müteşekkil değildir elbet; bazıları sadece salaktır ve salak oldukları gerçeklerle yüzlerine vurulduğunda, küstah ve bencil bireylerin zulmüne uğrayan, “oysa tüm niyetleri topluma faydalı olmak” olan mağdurlardır. Salaklarla zekileri ve yaratıcılarla asalakları “eşitlik” ve “adalet” adı altında aynı kefeye koyan bir “tekbiçimciliğin” ve “faşizm”in tezahürü olarak da, salaklara salak olduğunu gösteren ve onlarla birlikte hareket etmeyen küstah ve bencil bireyleri lanetlerler ve “onlara rağmen” “davalarını” sürdüreceklerine ant içerler. (ara not: birilerinin onayına ihtiyaç duymayan, kendine mutlak değer biçmiş ve vakit ve enerji kaybı olan salaklara saygı göstermeyen herkes küstahtır bunlara göre. Asıl narsiszm budur oysa: "sen nasıl bizim onayımıza ihtiyaç duymazsın" düsturudur zira.)

Kendiliğini gerçekleştiren insanın, kimsenin onayına zımni veya açık ihtiyacı yoktur. Bu onay, yukarıda atfolunan “tamamlanamamış kişi” için çeşitli biçimlerde görünür: ne kadar çok kitap okuduğunu, ne kadar sevgi dolu olduğunu, ne kadar “adil” olduğunu, ne kadar “bilim insanı” olduğunu, ne kadar “insan” olduğunu herkese duyurma ihtiyacı duyar. Herkesin “ablası/abisi”dir. Bu onayı almazsa, bir “hiçtir” çünkü- ve hiç olmak hiç de kolay bir iş değildir. Bu “herkesin sevdiği kişi” olmak için verilen onursuz emek de, bir tür yönetim biçimidir. Merkezine “ulvi kolektivist amaçları koyuyormuş” gibi yapıp, aslında kendi özsaygı kırıklığını koyduğu bir komunite yaratarak, kişileri kontrol etme kapasitesi sağlamak için mide bulandırıcı bir çabadır. Bu yol, kendilikten uzak bir, “başkaları üzerinden varolma” biçimidir. Asalaklıktır. (ara not: “başkaları üzerinden varolma”, onaylayıcı bir tonda gerçekleşmek zorunda değildir. Kabaca söyleyecek olursak, “reklamın iyisi kötüsü yoktur” gibi, olumsuzlayarak da bu iş yapılır. Birinin fikri üretimine karşı sav geliştiremeyecek “tamamlanamamışlar”, o kişinin kaşına gözüne, sevgilisine, eski kocasına, atkısına, beresine, niye evlenmediğine veya niye evlendiğine de saldırırarak varolurlar. Asalaklığın bir başka korkunç türü.)

Kendilik yoksunluğu, koskoca bir hayatın boşunalığıdır. Bu yüzden, “başkalarına faydalı olmak”, “tasavvufi bir bir’liğin önemsiz bir parçası olmak” bu boşunalığın yanaklarına allık sürer, sebebi olur. Atfolunan tamamlanamamışlar ayrıca, özendiği oluş biçimlerine benzetmeye çalışır kendini çaktırmadan; bunun adı da elden düşmeciliktir. Gerek üzerinde çalıştığı konular, gerek konuşma/yazma üslubu, gerek duruşu itibariyle izini sürdüğü “üst” düzeyde duran rol modelleri vardır. Bazen bunları kendine bile itiraf etmez- ama içindeki aşağılık kompleksini ve sınıf atlama dürtüsünü bir parça olsun rahatlatabildiği tek yol budur. Oysa çare, aşağılık kompleksine neden olan “eksikliği” tamamlamaktadır. Salt kendi olarak/olabilerek. Fikir üretmek, konuşmak değildir. (ara not: konuşmak vakit kaybıdır esasen ve ekseriyetle). Aynı şeyin yüzlerce söylenme biçimi vardır çünkü. Daha önce üretilmiş bir fikri, kendi ilk defa keşfediyor diye “yeni” olarak pazarlamak, seslenileni aptal yerine koymaktır. Taklit etmede bir tür cahil cesareti yatar bunun için. Farkedilmedi sanmak. (ara not: kolektivizmin bu konudaki kazığı da, “taklitçiliği”, tekbiçimciliği teşvik etmesinden ötürü doğrudan onaylıyor ve geçerli kılıyor olmasıdır.) "