18 Kasım 2008 Salı

Başka Bir Başkası ve Kocaman Ağız

Kendimi çok çabuk affediyor ve bazı kırgınlıkları hızla unutuyor olmama kızıyorum bazen. Benim de "tragic weakness"ım bu herhalde. Özel hayatımda da, arkadaşlık ilişkilerimde de, iş hayatımda da. Yapı olarak kin tutamayan bir insanım, evet, karşımdakini kırmaktansa kafamı kırmayı yeğliyorum çoğu zaman, sayısını bilemediğim, "keşke şunu deseydim, bari bunu söyleseydim, ulan hiç olmazsa ona karşılık verebilseydim layığıyla" düşünceleriyle kafamı yastığa koyduğum gece var kişisel tarihçemde.. İçimde ukte olarak kalma sürelerinin çok kısa olması ise asıl sorun. Fakat "biz babadan böyle gördük". Kin gütmenin, intikam ateşiyle yanıp tutuşmanın, duygunun sahibinden başkasına zarar verdiğine şahit olmadım ben. Şahit olduklarım ise katiyen onlardan biri olmak istemediğim insanlardı.
Bu hesaplaşmalar hepimizin günlük hayatında sıklıkla yaptığı muhasebelerdir. Hep başkalarının sebep verdiği, bizden başkasının o tarafı göstermesiyle içimize döndüğümüz konular ve fakat tam da o içimiz sayesinde artıları ve eksileri ait oldukları yerlere tekrar iliştirip gönül rahatlığıyla gözümüzü dünyaya dönebiliyoruz tekrar. Karşıdakinin maharetine bakıyor içe bakış süresi. Psikopatların en temel ve yaygın görülen özelliği insanı kendinden şüpheye düşürmesidir. "Ulan daha önce beni kimse böyle bir şeyle yaftalamamıştı, acaba haklı mı?", "lan bugüne kadar hiç bu taraftan yememiştim darbeyi, zayıf o tarafım işte, doğru söylüyor galiba", "benim arkadaşlarım da arkadaş mıymış be, peeh! senelerdir beni tanırlar hiç bu noktaya parmak basmamışlardı" gibileriyle ve çoğaltılabilir örneklerle insanı kendinden soğuturlar. Fakat kim bilebilir ki içimizdekilerin totalini?
Mesela ben şöyle bir gece yaşamak istiyorum. Bir sevgilim olsun, şu an en çok istediğim kimse.
Bir kış gecesi olsun, şu an en çok hissetmek istediğim serinlik.
Bir kadeh içki olsun, şu an en çok yaşamak istediğim kafayı bana sunabilecek.
Bir tatlı melodi olsun, şu an en çok istediğim ritimi kulaklarıma doldurabilecek.
Sarılayım o sevgilimin boynuna sokaklarda, salınayım saçma sapan. Güleyim, kahkahalar atayım ağız dolusu. O da güzel gözlerle baksın bana, belimden tutup kendine çeksin beni. Kafasını arkaya atarak gülsün ara sıra halime, esrikliğime. Sonra daha sıkı sıkı öpsün beni.
Ama ben bunu yapamam. Neden? Çünkü elimden bırakamadığım bir oto kontrolüm var. Kendimi başkasına teslim edememe gibi bir özrüm var.
Peki çok tak dese ve yapsam?
İnsanlara alışkın olmadıklarını verirseniz nasıl bir tepki görürsünüz? İşte onu deneyimlemek istemiyorum. Ertesi sabah "eheh n'oldu sana dün yaa" muhabbeti çekmek istemiyorum.
Birinin başka bir yeri işaret etmesini istemiyorum.